Kutsal Yazılar’ın açıklığı (perspicuity) doktrini, Tanrı’nın Sözü’nde anlaşılabilecek şekilde konuştuğunu bildirir; yani Kutsal Yazılar anlaşılabilirdir. Bu makale, Tanrı’nın Sözü’nde anlaşılacak, inanılacak ve itaat edilecek şekilde yeterli açıklıkta konuştuğunu açıklamaktadır. Ardından “O halde neden bu kadar çok anlaşmazlık var?” sorusuna yanıt aranmaktadır.
Kutsal Yazıların açıklığına dair Protestan inancı, bir yandan Tanrı’nın karakterine ve dünyadaki faaliyetlerine, diğer yandan da Kutsal Yazıların kendi tanıklığına dayanır. Reformcular Irenaeus, Augustine, Büyük Gregory ve Ruspe’li Fulgentius’tan Kutsal Yazılara güvenle yaklaşmanın bir kanıtı olarak alıntı yapabilirler. Mesajının, ona alçakgönüllülükle ve imanla yaklaşan herkes tarafından anlaşılabileceği, başından beri Hıristiyanların inancı olmuştur. ”Bu nedenle, Kutsal Yazıların tamamı, peygamberler ve Müjde kitapları, herkes onlara inanmasa da, herkes tarafından açık, net ve uyumlu bir şekilde anlaşılabilir.” (Irenaeus, Against Heresies, II.27.2)
Kutsal Ruh, Kutsal Yazılar’ı cömertçe öyle bir şekilde planlamıştır ki, bazı bölümlerde açlığımızı giderir; bazı bölümlerde ise gururumuzu kırar.
”Kutsal Yazılar’daki anlaşılması zor metinlerden çoğu zaman öyle derin anlamlar çıkarılmaya çalışılır ki, o anlamlar aslında başka yerlerde açıkça ifade edilmiştir.” (Augustine, Hıristiyan Doktrini Üzerine, II. 6 (8)
”Kutsal Yazılar’da, hem yetişkinlerin hem de çocukların beslenebileceği bolca gıda vardır.” (Ruspe’li Fulgentius, Vaazlar 1.1)
”Kutsal Yazılar geniş ve derin bir ırmak gibidir, bir kuzunun yüzebileceği kadar sığ, ama bir filin yüzebileceği kadar derindir.” (Gregory the Great, Commentary on Job, Leander’e ön mektup, 4.)
Bu yorumlardan açıkça anlaşılmaktadır ki, Kutsal Yazılar’ın açıklığının ikrarı, basit ya da sade metinlerin yanı sıra zor ya da anlaşılması güç metinlere de her zaman yer bırakmıştır. Aynı zamanda anlayışımızın gelişmesi için de yer bırakmıştır. Açıklık basitlikle aynı şey değildir ve tüm metinler diğerleri kadar basit ve anlaşılır değildir. Yine de Kutsal Yazılar’ın bütünü bağlamında, bütüne daha fazla aşina olarak ve zor metinleri daha basit metinlerle karşılaştırarak, Kutsal Yazılar’ın açıkça konuştuğundan emin olabiliriz. Bu inanç, Petrus’un Pavlus’un mektuplarında “anlaşılması güç” ancak imkansız olmadığı vurgulanır. (2. Pe 3:16).
Kutsal Kitap din adamlarının ve Kutsal Yazılar uzmanlarının özel mülkiyeti değildir, Tanrı’nın tüm halkına verilmiştir. Reformasyon döneminde, Kutsal Yazıların açıklığı doktrini Katoliklerin Kutsal Kitap’ın doğru bir şekilde anlaşılabilmesi için kilisenin yetkili yorumunun gerekli olduğu iddiasına karşı çıkıyordu. Tanrı bize yazılı sözünü vermiştir ve onu okurken, okumamız akademik fikir birliği ya da ruhsal deneyime tabi değildir. Martin Luther bunu şu şekilde ifade etmiştir: “Kutsal Yazılar kendi kendilerinin yorumcusudur”. Kutsal Yazılar’ın açıklığı doktrininin, Kutsal Kitap’ın Tanrı hakkında söyledikleri ve Kutsal Kitap’ın kendisi hakkında söyledikleriyle temellendirilmesi, Kutsal Yazılar’ın yetki, doğruluk, güvenilirlik ve yeterlilik gibi diğer nitelikleriyle ortak bir özelliğidir. Tanrı kim olursa olsun, bize kendi karakterine ve amacına uygun armağanlar sunar. Bununla birlikte, Kutsal Yazılar kendisi, doğası ve amacı hakkında sessiz değildir ve özellikle de nihai otorite iddiası doğruysa, ne olduğunu ve ne yaptığını anlayacağımız konusunda son sözü söylemelidir.1
Etkili İletişim Kuran Tanrı
Kutsal Kitap’ın başından sonuna kadar Tanrı konuşan biri olarak sunulur. Onun “iletişimsel eylemleri” amacını gerçekleştirir. Tanrı konuşur ve dünya var olur (Yar. 1). Tanrı konuşur ve yarattıklarını kutsar (Yar. 2). Tanrı konuşur ve insanların günahı karşısında yargısını bildirir (Yar. 3). Tanrı konuşur ve İbrahim’le antlaşma yapar (Yar. 12, 17). Tanrı konuşur ve konuşurken vaatlerde bulunur (örneğin Yar.12; Çık. 19; 2. Sa. 7; Yer.31) ve bunların hepsi Mesih’te yerine gelir (2.Ko. 1:20). İbranilere mektubun yazarı, Tanrı’nın tarih boyunca yaptığı işleri “Tanrı konuştu… konuştu” şeklinde özetler (İbr. 1:1-3). Tanrı’nın sözleri o kadar güçlü ve isteğinin o kadar mükemmel bir ifadesidir ki, her zaman yapması için gönderdiği işi başaracaktır. (Yşa. 55:11).
Tanrı’nın halkıyla iletişimi sadece sözlü olarak değil, yazılı olarak da gerçekleşir. 10 Emir, “Tanrı’nın eliyle” taş üzerine kazınmıştır (Çık.31:18). Musa “Rab’bin bütün sözlerini yazdı” (Çık.24:3-4). Peygamberler sadece konuşmakla kalmadılar, Tanrı’nın onlara söylemeleri için verdiği sözleri de yazdılar (Yer.25:14). Bu yüzden Petrus şöyle yazmıştır: “Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar’daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı’nın sözlerini ilettiler.” (2. Pe. 1:20-21). Bu nedenle İsa sadece geçmişte peygamberler tarafından söylenenlere değil, aynı zamanda yazılı olanlara da başvurabilirdi (Mat. 4:4, 7, 10; 11:10; 21:13; 26:31).
Tanrı, Düşüş’ten sonra erkek ile kadın (Yar. 3) ve Babil’den sonra İbrahim (Yar. 11) ile konuşmuş ve onlar tarafından anlaşılmıştır. Elbette, Aden Bahçesi’ndeki örneği izleyerek Tanrı’nın söylediği sözü reddetmek hala mümkündür. Şeytan’ın çölde İsa’ya yaptığı gibi (Mat. 4), Tanrı’nın sözünü çarpıtmak ve kötüye kullanmak hala mümkündür. Kutsal Yazıları kendi yıkımımız için çarpıtmak hala mümkündür (2. Pe. 3:16). Tanrı’nın söylediklerinin tamamı ya da sadece Tanrı’nın vaatlerinin Mesih’te gerçekleşmesine giden yolu bile henüz anlaşılmadığı için Kutsal Yazılar’ın bir bölümüyle kafamızın karışması hala mümkündür (Elç. 8:26-35).Yine de bunların hiçbiri bize verilmiş olan Kutsal Yazılarla ilgili sorunlar değildir. Bunlar bizim sorunlarımızdır.
Bir an için Kutsal Yazılar’ın belirsiz olduğunu, Kutsal Kitap’ta sahip olduğumuz şeyin bizi aşan belirsiz bir metin olduğunu öne sürmenin ne anlama geldiğini düşünün. On sekizinci yüzyılın başlarında yaşamış İsviçreli teolog Benedict Pictet bunu şu şekilde ifade etmiştir: ”Ya Tanrı kendisini insanlara daha açık bir şekilde vahyedemezdi, ya da bunu yapmak istemedi. Kimse Tanrı’nın gücünün yetmediğini iddia etmez; diğer ihtimal ise son derece saçmadır. Çünkü hangi akıllı insan, göksel Babamız olan Tanrı’nın, iradesini çocuklarına bildirmeye istekli olmadığını düşünebilir? Oysa insanların O’nun isteğini yerine getirebilmesi için, Tanrı’nın iradesini onlara açıklaması gereklidir.” (Hıristiyan Teolojisi, 48).
Tanrı etkili bir iletişimcidir. Doğasını, karakterini ve amacını iletmek için sözcükleri nasıl kullanacağını bilir. Kendisini tanıtma arzusunda ne kısıtlanmış ne de hüsrana uğramıştır. En başta bize dili veren O’dur ve insanlık tarihinin ilk günlerinden itibaren onu kullanmakta usta olduğunu kanıtlamıştır. Bir başka modern teologun ifade ettiği gibi, Kutsal Yazılar’ın açıklığı, “bu metnin dünyanın ışığı olarak Tanrı’nın kendi tezahürüne yakalandığı” anlamına gelir (J. Webster, Confessing God, 52).
Okunmak, Anlaşılmak, İnanılmak ve İtaat Edilmek Üzere Verilmiş Olan Söz
Kutsal Yazılar’ın açıklığı doktrini, Tanrı’nın karakterinden ve amacından basit bir çıkarım değildir. Aslında İsa’nın hizmetinin temel bir ön kabulüdür. Eğer yazılanlar erişilemez olsaydı, İsa’nın “yazılmıştır” şeklindeki çağrısı pek bir anlam ifade etmezdi. İsa’nın çağrısı, yazılı olanın anlaşılabileceğini varsayar. Düzenli olarak sorduğu “Okumadınız mı…?” sorusu da böyledir. (Mat. 12:3, 5; 19:4; 22:3). Ferisilerin itaat etmemesi ve Sadukilerin umutsuz olması sözlerin anlaşılmaz olmasından kaynaklanmıyordu. Yazılı sözün kullanılması onun anlamının erişilebilir olduğunu varsayar. Başka türlü nasıl cesaret ve umut kaynağı olabilir (Rom. 15:4)? Kutsal yazılar başka nasıl “öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlı” (2. Ti. 3:15-16) olabilir?
Diğer şeylerin yanı sıra, önemli bir benzetmede İsa şu sonuca varmıştır: “Eğer Musa ile peygamberleri dinlemezlerse, ölüler arasından biri dirilse bile ikna olmazlar” (Luk. 16:31). Pavlus daha sonra Korintlileri “yazılı olanın ötesine geçmemeyi” öğrenmeye teşvik eder (1. Ko.4:6). Yeşu’dan (Yşu. 1:8) Timoteos’a (1. Ti. 4:13) kadar, Kutsal Yazıları her alanda okumak ve çalışmak için teşvik verilir. Elçi Pavlus, hizmetinin önemli ve merkezi bir parçası olarak Kutsal Yazılar’dan akıl yürütmüştür (Elç. 17:2-3). ”Veriya’daki Yahudiler Selanik’tekilerden daha açık fikirliydi. Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün Kutsal Yazılar’ı inceliyor, öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırıyorlardı” (Elç. 17:11).
İsa’nın hizmeti, ölümü, dirilişi ve göğe yükselişi Yasa ve Peygamberlerin sözleri ışığında anlaşılacaktı ve Tanrı’nın bu büyük müdahalesi Eski Antlaşma’nın tanıklığının başından beri işaret ettiği hedefi sağladı (Yu. 5:39; Luk. 24:44). Tanrı’nın yazılı sözüyle düzenli ve derin bir ilişki kurmanın imanı beslediği ve yaşamları şekillendirdiği inancı uzun zamandır Hıristiyan öğrenciliğinin benimsediği bir unsur olmuştur. Anglikan Reformcu Thomas Cranmer’in ifade ettiği gibi, ”Bu Söz’ü okumaya ve okuduklarını yüreğine yazmaya özen gösteren kişinin bu dünyanın geçici şeylerine duyduğu büyük sevgi azalacak, Tanrı’nın vaat ettiği göksel şeylere duyduğu büyük arzu ise artacaktır.” Elçi Pavlus birçok yerde “Kutsal Yazılar ne diyor?” diye sormuştur (Rom. 4:3; Gal 4:30).
Öyleyse Neden Anlaşmazlıklar Yaşanıyor?
Kutsal Yazılar’ın açıklığı doktrinine yönelik önemli bir itiraz, birçok durumda bazı metinlerin ne anlama geldiği konusunda anlaşmazlık olduğu gözleminden kaynaklanmaktadır. Bazı durumlarda, metnin bize verildiği dile ya da tüm Kutsal Kitap’ın daha geniş bağlamına aşina olmamak, belirsizliğe ve kafa karışıklığına yol açabilir. Bazen farklı görüşler, Kutsal Kitap metnine sorduğumuz soruların kendisinden kaynaklanır; çünkü farklı gündemler, farklı kaygılar ve farklı geçmişlerle geliriz ve metnin kendisinin en başta asla ele almadığı sorulara cevap vermekte ısrar ederiz. En ciddisi de, bir grubun ya da diğerinin (ya da belki de her ikisinin) Kutsal Kitap metninin bizi yanlış düşünce ya da yanlış davranıştan tövbe etmeye çağırmasına izin vermeyi reddetmesidir.
Tanrı, bizim gibi günahkâr ve meşgul insanların, verdiği açık sözleri anlayabilmeleri için gerekli araçları kendisi sağlamıştır. Bize münferit metinler değil, bütün bir Kutsal Kitap vermiştir. Kutsal Kitap’ın nereye gittiğini biliyoruz: Tanrı’nın sevgili Oğlu ve insanlığın tek Kurtarıcısı olan Mesih’e. O birbirimize yardımcı olmamızı buyurur. Çünkü farklı yaşlardan ve farklı kültürlerden başkalarıyla birlikte okumak, fark etmediğimiz ama okumamızı bozan kör noktaları ortaya çıkarabilir. Hepsinden önemlisi, Tanrı’dan konuşan ve Tanrı’nın yazmaları için onlara verdiği sözleri yazanları harekete geçiren Ruh’un aynısını bize vermiştir. Ruh’un yardımıyla dua eder ve Ruh’un yardımıyla okuruz.
Kutsal Yazılar’ın açıklığını itiraf etmemiz, Tanrı’nın iyi, bilge ve güçlü olduğuna olan güvenimizi yansıtır. Bize ne söyleyeceğini anlamamızı ister, bunu anlayabileceğimiz şekilde nasıl söyleyeceğini bilir ve anlayışımızın önündeki her engeli aşmaya muktedirdir. Bu güven Kutsal Yazılar’da da kendini gösterir. Rab şöyle diyor: ”Gökten inen yağmur ve kar, toprağı sulamadan, yeri yeşertmeden, ekinciye tohum, yiyene ekmek vermeden nasıl göğe dönmezse, ağzımdan çıkan söz de öyle olacaktır. Bana boş dönmeyecek, istemimi yerine getirecek, yapması için onu gönderdiğim işi başaracaktır.” (Yşa. 55:10-11).
DİPNOT: